1 dakika okundu
02 Jan
02Jan

Kültürel olarak en sık karşılaştığımız zorluklardan biri de “sınır koyamamak”. Pandemi öncesinde de önemliydi bu sınır koyma-koyamama meselesi ama pandemi yorgunluğuyla ve moralsizliğiyle artık çok çok daha hayati hale geldi sanki. İnsanlar tükenmişlik sınırında. Özellikle de iş yükü çok artan ve zaten doğası gereği zor olan işleri her zamankinden daha da karmaşıklaşan ebeveynler ve öğretmenler. Etrafımda gördüğüm ve çok çok takdir ettiğim bazı “sınır koyma-koruma” örneklerini paylaşmak istiyorum. Böyle insanın kendini koruyabileceği örneklerin yayılması ve benimsenmesi hem bireysel, hem aile hem de toplumsal ruh sağlığı için çok önemli.


“Ev hanımı”: Bütün hafta 4 kişilik ailesinin tüm ihtiyaçlarını karşılıyor, tüm ev işlerini yapıyor, ama Pazar günü izinli olmayı seçiyor. Pazar günü ne ev işi yapıyor, ne yemek. Dinleniyor! Çünkü dinlenmek bir ihtiyaç ve öncelik! Pazar gününü ailecek keyif yaparak geçiriyorlar, yatakta kanepede uzanıyorlar, TV seyrediyorlar, yemek işini evde varolanlarla veya hafif şeylerle geçiştiriyorlar ya da mümkünse dışardan sipariş veriyorlar. Bazen sadece geç ve büyük bir kahvaltı yapıyorlar ama sonuçta hepsi iyi hissediyor. Ev hanımları her gün evde olunca işler hiç bitmez gibi görünür ama o işlerin değeri de pek bilinmez ya, bu Anne hem kendine hem ailesine değer vermeyi seçmiş, ne iyi etmiş!


“Öğretmen”: Haftasonu çalışan bu öğretmen Pazartesi günü izin yapıyor. Kesinlikle e-mail ve telefon mesajlarına bakmıyor. Ne yazarsanız yazın, bakmıyor. Bakıp da cevap vermiyor değil, bakmıyor bile, çünkü o gün onun izin günü. İşten uzak kalarak, kendini dinlendiriyor ve tazeliyor, yeni haftasına dingin ve iyi hissederek başlıyor.


“Anne olan bir özel okul öğretmeni”: Çok kibar bir şekilde velilerine sene başında şöyle diyor “6’ya kadar lütfen hiç çekinmeden arayın ya da mesaj atın, mutlaka geri dönerim, ama 6’dan sonra küçük çocuğumla ve ailemle ilgilenmek istiyorum, ev işlerim ve kendi işlerim oluyor, telefonuma bakamıyorum, bu konuda anlayışınızı rica ediyorum”.


Herkesin çalışma temposu ve her evin/işin dinamikleri farklı elbette. Herkes neye ihtiyacı olduğunu, neyin kendine iyi gelmediğini en iyi kendi bilir.


Önemli olan, kendi kişisel “evet” lerinizi ve “hayır”larınızı önce fark etmeniz sonra da sahip çıkabilmeniz.


Bizim kültürümüzde ne yazık ki sınırlarımızı korumakla ilgili çok büyük zorluklar var, sınır koyabileceğimizi bile çok geç yaşlarda fark edebiliyoruz. Fedakârlık yapmak, özverili davranmak, herkesi memnun etmeye çalışmak, bize verilen işlerin tümünü ne kadar zorlanırsak zorlanalım ses çıkarmadan-yardım istemeden yapmaya çalışmak, iş-özel hayat dengesini kuramamak ve tükenme raddesine gelmek çok ama çok yaygın.


Sadece söylenmek veya ağlamak ya da içine atmak-sineye çekmek sağlıklı başetme yolları değil ne yazık ki. Sağlıklı sınırlar çizebilmek ve kendimizi koruyabilmek de aslında sanıldığı kadar zor değil.


Size iyi gelecek birkaç küçük yeni düzenleme bile hayatınızda çok büyük farklar yaratabilir. Kendini koruyabilmek bencillik değildir, kendini koruyabilmek sağlıklı bir yaşam becerisidir.


Uzman Psikolojik Danışman Şükran Başarır

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.