Travmaya, hastalıklara, insanları anlamaya yönelik bakışımızı çok değiştirebilecek çok etkileyici bir belgesel olmuş. Gabor Mate, bu belgeselde tüm kronik veya ruhsal hastalıkların ortak noktasının çocukluk travmaları olduğunu hem bir doktor hem de bir terapist olarak çok iyi anlatıyor. Pek çok yeri durdurarak, tekrar tekrar izledim. Notlarımı paylaşacağım. Belgeselin müthiş zengin içeriği etkileyici görüntülerle ve müziklerle birlikte hem farkındalığımızı hem hassasiyetimizi arttırıyor.
Travma herkesin başına gelebilir!
Travma yaş, cinsiyet, sosyoekonomik statü, eğitim seviyesi, ırk vs. ayrımında değildir, herkesin başına gelmiş olabilir, gelebilir. Ben travmayla çalışmıyorum deme lüksümüz olamaz çünkü travma herkesin hikayesinde olabiliyor. En temel düzeyde gerçekleşen bir anne-baba danışmanlığı görüşmesinde mesele ebeveynlerden birinin çocukluk travmasına dayanabiliyor. Çift ilişkisini anlayabilmek için her iki tarafın da çocukluk hikayelerine hâkim olmanız gerekiyor.
Üstelik travma sanıldığı gibi başımıza ille kayıp, taciz, şiddet gibi çok büyük çok korkunç bir olayın gelmesi demek değil, bir çocuğun görülmemesi duyulmaması da travma. Bir insanın kendi hayatıyla ilgili söz hakkı olmaması da travma. Herhangi bir şey içimizde travmatik etki bırakmış olabiliyor.
Bazen görülmemek, duyulmamak da travma!
Çocukların ihtiyaçlarını görebilmek, çocukluk travmalarının ergenlikte ve yetişkinlikte nasıl tezahür ettiğiyle ilgili bilgi sahibi olmak, bireysel ve toplumsal duyarlılık gösterebilmek, ruh sağlığı desteklerini toplumun geneline yayabilmek ve en uygun desteği en uygun şekilde sağlayabilmek hepimizin sorumluluğu.
Kimse “kaybolmuş-kaybedilmiş” hissetmeyi hak etmez. Belgeselde vurgulandığı gibi, tıp, eğitim, psikoterapi ve hukuk gibi insanla çalışan alanlarda travmaya dair çok detaylı bilgi sahibi olmamız çok önemli. Herkese yardım edilebilir, herkes herhangi bir zaman kurduğu herhangi bir ilişki sayesinde destek alarak iyileşebilir; yeter ki görmeyi bilelim, duymayı bilelim, ve duyarlılığımızı koruyabilelim. Hepimizin ruh sağlığı hepimiz için önemli.
Belgeselde hepimiz için çok önemli mesajlar var:
Travma sonucu oluşan bazı savunmacı, saldırgan, güvensiz veya kabuğuna çekilme davranışlarımız aslında bizim kim olduğumuzu göstermez, travmamızı iyileştirdiğimizde bu davranışlara ihtiyacımız kalmayacaktır.
Her geçen gün ruhsal desteğe ihtiyaç artıyor. Çocuklarda, gençlerde ve yetişkinlerde… Depresyon artıyor, intihar artıyor, bağımlılıklar artıyor. Bu, aslında bir salgın gibi.
Travma başına gelen çok kötü bir olay değildir, travma başına gelen olay sonucu senin içinde olanlardır. Travma sonucu kendin olmak o kadar acı vericidir ki kendinle bağın kopar. İçinde “Ben istenmeyen biriyim”, “Ben sevilmeyi hak etmiyorum” gibi acı verici inançlar oluşur.
Travma denince sadece şiddet, taciz, kayıp gibi çok kötü şeyler olduğunu düşünürüz genellikle ama hep öyle değildir. Bir çocuğun görülmemesi ve duyulmaması da travmadır. Bebeğinizin sizinle temas ihtiyacı o kadar büyüktür ki, ağlayarak uyutma tekniği her gece üst üste olduğunda bebek için travmatiktir.
Terk edilmek kaygısının yarattıkları!
En büyük korkun terk edilmek olduğunda devamlı başkalarının sevgisi için çabalar, devamlı başkaları için bir şeyler yaparsın ve aslında farkında olmadan sen kendini terk etmiş olursun kendin için hiçbir şey yapmayarak.
Öfkenin sebebini anlamadan öfkeyi bastırmaya odaklanıldığında, depresyon, ruhsal veya akıl hastalıklarına yol açılmış olunur.
Tüm bağımlı olan insanların hikayesinde travma vardır. Bağımlılıklar sadece alkol, madde, bilgisayar oyunu, alışveriş, seks bağımlılığı değildir, işkolik olmak ve bazı ilişkiler de bağımlılığa girer. Soru “Neden bu bağımlılık?” değil, “Neden bu acı?” olmalıdır. İnsanlar acı çektiklerinde o acıdan uzaklaşmak isterler, bu travmaya verilen normal bir tepkidir. Bağımlılık ana problem değildir, travmaya tepkidir. Çocukluktaki acının büyüklüğüyle bağımlılığın extreme seviyesi ilişkilidir.
Bazı yaygın travma semptomları: insomnia, gece terörü, sevememe-duygusal yakınlık kuramama, bağımlılık, depresyon, utanç.
”Çocukken kötü hissettiğinde kiminle konuşuyordun?”
Çocuk acı içindeyse ve konuşacak kimsesi yoksa kendisinden kopar-duygularından kopar. Asıl travma budur. Çocuklar canları acıdığı için travmatize olmazlar,canları acıdığında yalnız oldukları için travmatize olurlar. Gabor Mate
Biz aslında ne olduğuna değil, olan şeyi nasıl algıladığımıza dair bir tepki veriyoruz. Buddha “Biz dünyayı kendi zihnimizde yaratırız” demiştir. Bir olayı yorumlamakla ilgili pek çok olasılık vardır ama zihnimiz kendi yaşantılarımıza bağlı olarak hemen en kötü yorumu seçer, tüm seçenekleri değerlendirmez bile.
“Şu anda olana tepki vermeyiz, geçmişte yaşadığımız ve şu an tekrarlanan duyguya tepki veririz. “Bana böyle yapıyor, bana böyle yapılıyor” dediğin zaman kendini kurban yapıyorsun.”
Terapi görüşmelerinde ve analizde çözülmeye çalışılan en büyük en temel mesele tam da bu işte!
Bedenin Hayır deme hali!
“Kronik hastalıkların çoğu kişinin çevresine uyum sağlamak adına kendi Hayır’larını bastırdığında, vücudunun yaşananlara Hayır deme halidir!”
Aklımızda tutmamız gereken ne kadar da güzel ifade edilmiş bir öğreti değil mi?
Kendim olmazsam hasta oluyorum, sinir sistemim böyle işliyor: karın ağrısı uykusuzluk kaygı.
Otoimmün hastalıklar dünyaya yayılmış durumda. Mental veya ruhsal hastalıklar anormal durumlara verilen normal tepkilerdir. Modern tıp fiziksel ve ruhsal sağlığı birbirinden ayrı tutar, ama ikisi birbirinden ayrı düşünülemez.
Özgür müyüz, farkındalığımızla mı hareket ediyoruz? Tamamen bilinçli kararlar mı veriyoruz yoksa genetik getirdiğimiz veya çocukluk travmasına karşılık olarak geliştirdiğimiz bilinçdışı süreçlerimizle mi savruluyoruz? Bilinçli olmadığımız sürece özgür değiliz.
Bu hastalık geldi, ne söylüyor bana, öğretisi ne?
Hastalıklara yok edilecek bir bela, savaşılacak bir düşman diye bakıyoruz. “Evet, şimdi bu hastalık geldi, ne söylüyor bana, öğretisi ne?”. “Bu hastalık benim hayatımla ilgili, ilişkilerimle ilgili, kendime nasıl davrandığımla ilgili ne anlama geliyor?”
Travmatize olmuş kişinin içinde hayatında kendini hiç ifade edebilme fırsatı bulamamış sağlıklı bir birey de vardır. Travmatize olmuş insanlara genel bir yaklaşım önerisi söz konusu olamaz, her bir travmatize olmuş birey özeldir ve biriciktir, kendi ismiyle ve kendi özel hikâyesiyle temas edilmeli ve desteklenmelidir. Problemi değil insanı görmeliyiz.
“Çiftlerle ilgili: Yaşlandıkça yakınlaşabilir, ilişki içinde özgürleşebilir ve gençleşebilirsiniz, birbirinize karşı açık olun. Gerçekle yüzleşirsen çözümler de belirecektir.”
Travma enerjisi yaşam enerjisine dönüştürülebilir
Travmada acıyı hissetmemek üzere yaşam boyu bastırılmış büyük bir enerji söz konusudur. İyileşme oldukça, o enerji özgürleşir ve yaşama yer açılır, travma enerjisi yaşam enerjisine dönüştürülebilir.
Belgeselde bu notlarımdan çok çok daha fazlası var, ilgilenen herkesin bu etkileyici belgeseli izleyebilmesini diliyorum.
Uzman Psikolojik Danışman Şükran Başarır
*Bu başlık Gabor Mate’in “The Wisdom of Trauma” isimli belgeselinin orijinal ismidir.
Not: Bu derleme yazı: Şükran Başarır’ın bir seri halinde paylaştığı Instagram postları bir araya getirilerek oluşturulmuştur. Paylaşım için izni alınmıştır.